• turgut uyar amcamızın, ilk okuduğunuzda "acep uzak kader ne ola ki?" diye sordurtan şiiri...nedir efendim "uzak kaderler", uzaklara gidenler midir, kalanlar mıdır?...yoksa gidicem diye kafasına mı takmıştır, ben anlamadım...

    "...
    bir gün, bir yağmurla garip garip
    -çoluğu çocuğu terk edeceğim-

    bir sevgiyle doymayacak kalbim, anladım
    alıp başımı gideceğim...

    asır yirminci asırdır, amenna
    bir yanımda sevgilerim, bir yanımda sancım
    neon lambaları büsbütün karartır gecemizi
    uzaklar daha uzaklaşır
    bir define çıkarır gibi kayalardan, ademden beri
    sımsıcak sevgilere muhtacım...

    bir gün alıp başımı gideceğim
    -yıldızlar ışısın, yollar üşüsün, yollar...-

    belimi bir ılık şal sarsın, mavi
    hüzünlü bir serencamın ardından, şarkısız
    rüyalarım unutulmuş bir handa pes desin
    görmüş geçirmiş bir çift duygulu dudak karşısında...

    kendi kendine çekilmez oluyor ömrüm
    her insanın ayrı ayrı yaşayabilsem kaderinde
    diyarı gurbette kanlı bir aşk
    bahtsız bir çocukluk uzak köylerin birinde
    en uzak beyazlar,
    en yakın ikindilerde, duygulu
    ve bir sahil meyhanesinde bir akşam
    içip içip ağlasam...

    nasıl kısa kesmeli bilmiyorum?
    herkesin derdinden pay isterken...
    uzak kaderlerin suları çağlar simdi
    yıldızlar dökülür sonsuza içimizden...

    bir gün, bir parkta otururken, biliyorum
    bir el yağmurla dokunacak omuzuma
    bir çift göz, bir davet, bir kalp
    çoluğu çocuğu terk edeceğim...

    yapraklar dökülecek, çiçekler solacak
    bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
    toprak ve insan kokularıyla,
    uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
    başımı alıp gideceğim...
    ..."

    (ben edip cansever sanmışım.. düzeltimişim)
  • gitmek sözcügünün terketmek, kacmak degil de, yenilenmek, yesermek gibi anlamlara geldigi hayatlara, küçük bir yol haritasi, büyük bir umut tasiyan siir.
  • en sevdiğim turgut uyar şiiri.

    uzak kaderler.. oysa yanı başımda duruyorlar. sabahın köründe, vapurdayken mesela. tam şu karşımda oturan kadın. yüzünde hafif'ten fazlaca, ama aşırı'dan azca bir makyaj var. bacaklarını birbirine bitiştirmiş oturuyor. iç sıkıcı bir döpiyes var üstünde. saçları dağınık değil öyle. fönlenmiş belli. ama bir gün önceden kalma bir fön sanki bu. hafif bir karışıklık var saçlarında gibi duruyor çünkü. vapur eminönü'ne doğru ilerlerken gözlerini kapatıyor kadın. bir dakika bile sürmeyen hafif iç geçmeleri. ufak bir sarsıntıda açılıyor gözleri. gözlerine bakıyorum ben. ne düşünüyor, ne hissediyor bilmek istiyorum o an. çok uykusu var gibi duruyor. bir gece öncesinde geç yatmış olmalı. belki ütü yapmak zorunda kalmıştır gecenin bir yarısı. ya da kronik migreni tutmuştur gece. başına yemeni bağlayarak kurtulmaya çalışmıştır ondan. koridorun ışığını yaktırmamıştır çocuklarına. ötelerden gelen en minik ışık kırıntısı bile dayanılmaz gelmiştir ona o sırada. belki de misafir ağırlamıştır önceki akşam. akşam'dan gece'ye sarkan ziyaretlerdendir o ağırlama belki. saat 01.00 olunca kalkan misafirden sonra sehpaları toplamıştır, çay bardaklarını yıkamıştır, misafirin getirdiği hazır alınmış yaş pastayı dolaba kaldırmıştır. ortalığı toplayıp yatana kadar iki olmuştur saat. sabahleyin de çalan saati bi kerecik bile erteleme hakkı olmadan, uyanmıştır. kahvaltı hazırlamıştır belki ev ahalisine. o yüzden kapanıyordur sürekli gözleri. o açmaya çalıştıkça.

    şu ileride ayakta duran kız sonra. siyah bir montu var. yeşil de beresi. sırt çantası var sırtında. sırtını cama vermiş. beresinin önünden kahkülleri çıkmış. ama saçı toplu olmalı. görünmüyor uzaktan. uykusuz var elinde. açmış onu okuyor. en sevdiği karikatür hangisidir acaba. okudukça kıvrılıyor dudakları. gülümsüyor hafifçe. biraz tutuk sanki gülümsemesi. yakın zamanda annesiyle tartışmış olabilir belki. ya da birazdan okulda sunumu vardır. heyecan yapmıştır azıcık. o heyecanından kurtulmak için gülmek istiyordur. arada bir başını dergiden kaldırıyor. taşıtlarda bir şey okumaya çalışmak midesini bulandırıyordur belki. ya da sadece öylesine etrafına bakmak istiyordur arada.

    yan tarafta bir kadın ve kucağında bir çocuk var. çocuğun montunun kapşonu geçirilmiş kafasına. atkısı var boynunda. vapurdan inince annesi o atkıyı burnuyla ağzını örtecek şekilde kaldıracak. kızı soğuk yemesin diye. ismi nedir acaba bu kızın. kadın kendi istediği ismi verebilmiş midir ki kızına. yoksa kocasının dayatmasıyla kayınvalidesinin ismi mi konmuştur kıza, zorla. belki de bi yolunu bulup iki isim koymuşlardır. babaannesinin yanında onun ismiyle hitap ediyorlardır, diğer zamanlarda ise kendi istedikleri ismi kullanıyorlardır.
    çocuğun gözleri kızarık, burnu biraz ıslak. hasta olmuş olmalı. doktora gidiyordur annesiyle. farkında mıdır acaba doktora götürüldüğünün. iğneden korkuyordur belki içten içe. evde annesine on kez yemin ettirmiştir belki, iğne yapılmasına izin vermeyeceğine dair.
    şu sıralar en sevdiği şarkı hangisidir acaba. hangi şarkıcıyı taklit etmeye çalışıyordur televizyonda gördüğünde. eline tarak alıp onu mikrofonmuş gibi kullandığı zamanlarda ilk olarak hangi şarkıyı söylemek istiyordur ya da.

    bir sevgiyle doymayacak gibiyse kalbiniz, kendi kendinize çekilmez oluyorsa ömrünüz, bir gün çoluğu çocuğu terk edeceksiniz.. bir yanınızda sevgileriniz, bir yanınızda sancınız, başınızı alıp gideceksiniz..

    ya da yaşamınız çekilir kılan, bu umut olacak. bilemem.
  • yani, ne bileyim.
    bi insan kendi dilinde böyle bi şiir varken, bi sürü şeyin zevkini çıkaramaz gibi geliyor. hüzünlü desen değil de, ne olduğu belirsiz bi duygusu var. çok huzursuz ediyor beni.

    "bir gün, bir parkta otururken, biliyorum
    bir el yağmurla dokunacak omuzuma
    bir çift göz, bir davet, bir kalp
    çoluğu çocuğu terk edeceğim...

    yapraklar dökülecek, çiçekler solacak
    bir sonbahar, bir sabah ve bir yağmur olacak
    toprak ve insan kokularıyla,
    uğultulu bir sarhoşluk içinde, yıllar için
    başımı alıp gideceğim..."

    hani sadece belli başlı romantik kurgularda olur. söz verirsin. yıllar sonra yeniden karşılaşırsın bilmem ne. turgut uyar'ın bu dizelerini böyle bi şeye yormaktan yargılanabilirim ama pişman değilim. ben öyle görüyorum ve yeterince huzursuz oluyorum. (bkz: #6260334)

    o zaman öyle olsun.
  • şimdi bu gece gök delinmiş, şimşekler çakıyorken, gözlerim karşı kıyının belli belirsiz ışıklarına ve olmadık hayallere takılmışken,
    her şeyden çok yağmur beni alıp götürsün, denize karışayım isterken aklıma düşen şiir.

    "bir gün, bir parkta otururken, biliyorum
    bir el yağmurla dokunacak omuzuma
    bir çift göz, bir davet, bir kalp
    çoluğu çocuğu terk edeceğim..."
  • öyle bir şiir ki bu; hüzünlü mü, umutlu mu, yoksa yitirmiş mi... ruh halinize göre hepsine uyabilir.
    herhangi bir mısrasını daha çok sevemezsin mesela, diğerlerine haksızlık. veya anlam veremediğin kısmı diğer kısımdan anlarım desen; tamamen anlamını yitirebilirsin. bir bütün bu şiir. başlarsın, nefes almadan okur ve bırakırsın.
    ikinci kere okumaya dayanabilecek varsa beri gelsin.
  • uyandığımdan beri aklımda volta atan turgut uyar şiiri. bu şiiri çok özel görüyorum ben. çok farklı benim için, özellikle de şu dörtlük beni çok etkiliyor;

    ''bir gün, bir parkta otururken, biliyorum
    bir el yağmurla dokunacak omzuma
    bir çift göz, bir davet, bir kalp
    çoluğu çocuğu terk edeceğim...''

    bu şiiri ilk okuduğumda, özellikle yazmış olduğum dörtlük beni ürkütmüştü. sanırım yaşamaktan korktuğum bir şey bu. zaman aşımına uğramış sevgilerin gelecekte ansızın belirmesi, arada geçen zaman içerisinde inşa edilen tüm binaların, doğurulan çocukların dahi vazgeçilebilir olması durumu.

    korkunç bir hüzün, karanlık bir umut bu.
  • derler ki; bu şiiri bir defa okuyan hiçbir yere gidemezmiş.

    "..nasıl kısa kesmeli bilmiyorum?
    herkesin derdinden pay isterken...
    uzak kaderlerin suları çağlar simdi
    yıldızlar dökülür sonsuza içimizden..."
  • ölümü anlatıyor olabilir mi?
  • bana, bir intihar mektubu izlenimi veren turgut uyar şiiri, özellikle son iki kıtası.
hesabın var mı? giriş yap